Manisa Müftüsü Âlim Efendi ve Manisalı Mûsıkîşinaslar
Yıllar önce, İstanbul’da Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı-Mûsıkî Enstitüsüne devam ettiğimi anlatırken, Manisalı Müftü Ahmet Âlim Efendi (1875-1930) adında önemli bir mûsıkîşinas-bestekârımız olduğunu ve eserlerinin de Manisa il kütüphânesinde bulunduğunu bu şahsın aynı zamanda Manisa ve çevresinde millî mücâdeleyi başlatan önemli bir kahramanımız olduğunu öğrenmiştim.
Sonrasında Manisa Mesir konferansları çerçevesinde Neyzen Selâmi Bertuğ’un Âlim Efendi üzerine yaptığı çalışması, Turizm Derneği’nin dergisinde 1983 yılında yayınlanmıştı.
Biraz araştırınca; Çağatay Uluçay Manisa Ünlüleri kitabında Yılmaz Öztuna, Büyük Türk Mûsıkîsi Ansiklopedisi’nde Nazmi Özalp, Türk Mûsıkîsi Târihi’nde Âlim Efendi’ye yer vermiş olduğunu gördüm.
Âlim Efendi’den İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın Hoş Sedâ Son Asır Türk Mûsıkîşinasları eserinde de bahis edilmişti.
Âlim Efendi’nin Hoş Sadâ’ya dâhil olması, bu eserin anlatımıyla, zamânın en önemli neyzenlerinden Halil Can tarafından refere edilerek, yine zamânının tâbiriyle, hal tercümesinin takdim edilmesi ile olmuştur. Demek ki, Âlim Efendi tanınmayan bir mûsıkîşinas değildi. Önemli mûsıkî mahfillerinin müdâvimi Neyzen başı Halil Can’ın yakından tanıdığı ve tanıttığı bir sanatkâr olarak, Âlim Efendi’nin; diğer kaynak eserler de gözönüne alındığında, mûsıkî erbâbı tarafından bilinip, takdir edildiği anlaşılmaktadır.
Târihî kaynaklarda bahsi geçen ve notalarını, değerli koleksiyoncu üstat Kanûni Cüneyt Kosal’dan temin ettiğimiz, Âlim Efendi’ye âit ve Selâmi Bertuğ tarafından isâbetle kritiği yapılan,
Bâ selâm devr-i kebir et hep makamât bugüna bugün
Gel hicâze kâr-ı nâtık ile beyte dâhil ol.
mısrâları ile başlayan, “Hicaz kâr-ı nâtık” eseri ise; Âlim Efendi’nin bestekâr yönünü anlatmaya yeterlidir.
Mûsıkî söylemek, mûsıkî lisânıyla halleşmek anlamına gelen kâr-ı nâtıklar, klasik bir beste formu olup, genellikle hocalar tarafından, mûsıkî öğretmek için yapılırdı. Her cümlesinde başka bir makam adı ile, adı geçen makamın karakteristik nağme ve seyri gösterilir, her yeni cümlesinde de başka bir makama geçilerek, komşu makamlar gezilir, hattâ çok farklı ses dizilerine ulaşılır ve nihâyet baştaki makama dönülerek karar verilir, böylece beste tamamlanır. Cümle uzunlukları da, şiirdeki mısrâ ve beyit mesâfeleri kadar olabilmektedir.
Âlim Efendi’nin “kâr-ı nâtık”ı 15 beyit ve 15 ayrı makam olduğu gibi, tatbîkatta pek görülmeyen şekilde, her iki mısrâdan meydana gelen beyitler de ayrı ve uygulaması zor, çok darplı usuller ile 15 ayrı girift usulde bestelenmiştir. Sâdece bu eser dahi, Âlim Efendi’nin mûsıkî ilmine vâkıf, esaslı bir hoca-bestekâr olduğuna delâlet eder.
Ayrıca, kritiği yapılan diğer eserler olan; şehnaz makamındaki beste, “Gerçi ol şehnaz ederse gönlümüz mahzun olur”, bestenigâr makamındaki beste, “Mihr ile bakmaz felek bu tâlii âvâreme” ve bestenigar ağır semâî, “Öyle bir âfeti yektâyı emelsin meleğim” mısrâları ile başlayan parçaların her biri, bestekârının esaslı bir hoca olduğunu anlatmaya kâfidir. Son eser olarak zikri geçen ağır semâînin güftesi, kendisinden 20 yıl sonra yaşamış bestekâr Aleko Bacanos tarafından da sabâ makamında bestelenmiştir. Bestelediği eserlerin güftelerini de kendisinin yazdığını bildiğimiz Âlim Efendi’nin, bu güftesinin, hâlen çalınıp, söylenen meşhur bir şarkı olması, pek çok şiiri bulunan Âlim Efendi’nin şâir yönü hakkında da fikir vermeye yeterlidir.
***
İnternetteki mûsıkî sitelerinde notasına tesâdüf ettiğim, “Şüride(perîşan) ve şeydâ kılan yârin cemâlidir beni” mısrâı ile başlayan nihâvent ilâhinin bestekârının Manisalı Âsım Molla olması beni, Âsım Molla’yı araştırmaya yöneltti. Öğrendim ki Âsım Molla(d. 1839), Manisa’nın Kadı zâdeler nâmı ile mâruf şâir ve mûsıkîşinas bir âilesinden geliyor, en önemli talebesi de, bilâhare Âlim Efendi’nin mûsıkî hocası olacak, Çerkez Hâfız Mehmet Efendi (ö.1906).
Karşıma çıkan dikkat çekici bir başka vak’a ise; Manisa’lı Çelebi zâdeler âilesinden gelen müderris(medrese öğretim üyesi) Cevdet Efendi (1839–1939), “şems ül irfan” irfan güneşi adı ile kurduğu özel okulda, İngilizce, Almanca, Fransızca, Arapça ve Farsça dil dersleri yanında mûsıkî dersleri veriliyor ve buranın mûsıkî hocası da Çerkez Hâfız Mehmet Efendi. Bu okulda öğrenilen eserler ile konserler tertip ediliyor ve bu konserlere civar kasabalardan dahi dinleyiciler geliyor.
Âlim Efendi’nin çağdaşı ve Manisalı diğer mûsıkîşinaslar arasında, aynı zamanda neyzen ve şâir, Manisa Entekkeli Rifâî Dergâhı şeyhlerinden, Âlim Efendi’nin de hocalarından Hasan Rüştü Efendi ile müderris Hacı Mûsa Efendi, Kasapzâde Ahmet Efendi, Asgar Efendi, Keşfî Bey’in babası Manisa Mevlevîhânesi’nde naathan ve neyzen Hâfız Mehmet Efendi ve yakın târihe kadar yaşamış olan Çorapçı Ahmet Efendi nâmıyla mâruf Ahmet Esat Uğurlu’yu sayabiliriz. Aynı târihlerde bendenizin babaannesinin babası olan Mehmet Dede’nin de kudüm ve bendir vuran bir neyzen olduğu, âile hâtıratı içinde nakledilegelmektedir.
Âlim Efendi’nin kayıtlarda gösterilen ilâhîleri ve ney sazını icrâ eden bir neyzen olması da; hocalarından birinin ve bugün kullanılan batı tarzında notayı öğrendiği Manisa Mevlevîhânesi’nden Hilmi Dede ve geçmişte kullanılan Hamparsum notasını öğrendiği İzmir Mevlevîhânesi’nden Şeyh Cemâleddin Efendi olması sebebiyle, Âlim Efendi’nin Manisa Müftüsü olarak bir din bilgini olmasının yanında, Manisa Mevlevîhânesine mensup bir Mevlevî dervişi veya muhibbi olduğunu göstermektedir. Ayrıca, aynı târihlerde hem din adamı, hem de Mevlevî olan ünlü bestekâr Râkım Erkutlu Hoca da İzmir’dedir. Tanbûrî Ali Efendi’nin, amca oğlunun Manisa’da görevli bulunması sebebiyle, son döneminde Manisa’da ikamet ettiği bilinmektedir.
***
Âlim Efendi, mûsıkîşinas kişiliğinin dışında ise; bir millî mücâdele kahramanıydı;
1919’da İzmir’de toplanan, Müdâfâ-i Hukuku Osmâniye Cemiyeti’nin tertip ettiği kongreye, Manisa temsilcisi olarak katılmış, bölgenin Yunanlılar tarafından işgalini müteâkip, müftü kimliği ile “Cihat Fetvâsı” vermiş, Manisa’da Millî Mücâdele’nin başlamasını sağlayan “Cemiyeti İslâmiye” teşkîlatının, kurucuları arasında yer almış ve reisliğine getirilmiştir. Yunan zulmünü vâkıaları ile tespit ederek gerekli yerlere rapor ve telin etmiş, “İşgal karşısında kadınlar gibi ağlamaktansa, erkekler gibi ölmeliyiz” diyerek, çektiği telgraflar ile âyan meclisini dahi Millî Mücâdele’ye dâvet etmiştir. Bu cemiyetin toplantı ve faâliyetlerinden rahatsız olan Yunan makamları, Âlim Efendi’yi idâma mahkum etmesi üzerine, evi sarılan Âlim Efendi, arka kapıdan kaçarak, önce Akhisar’a, sonra Balıkesir’e geçmiş, Kuvayı Millîye çalışmalarına katılmış, Balıkesir Kongresi’nin ikinci başkanlığında bulunmuştur. Buradan da İstanbul’a giderek bir müddet burada kalmıştır. Bütün bu faâliyetleri ile Kurtuluş Savaşı’nın kıvılcımını çakanlardan biri olmuştur. İstiklal Savaşı’ndan sonra, Atatürk ve hükûmetin milletvekilliği veya din işlerinde idârecilik, tekliflerini kabul etmeyerek, Manisa’daki eski görevi olan müftülüğe dönmüş ve vefâtına kadar bu görevde kalmıştır.
İstiklal mücâdelemize katılan binlerce isimsiz kahramanın yanı sıra, ismi ve mücâdeledeki katkısı mâlum, hem mûsıkîşinas, hem de kahraman Âlim Efendi’nin unutulmaması için, yine İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın Hoş Seda’da, Âlim Efendi bölümündeki; “Kemal ehlini tanıyanların, tanımayanlara tanıtması, vatan hizmeti cümlesindendir.” ifâdesini, beğendik ve benimsedik. Vesselâm.