Dede ve Ninelerim
Baba dedem Hasan Hüsnü Efendi’nin annesi ve benim de
ismini taşıdığım Cemile Nine; 19. asrın ikinci yarısında, Yunt Dağı köylerinden biri olan, Süngüllü’den üç etekli Yörük gelinliği ile Hakkı Dede’ye gelin gelmiş.
Cemile Nine’nin, şehre gelme arzusu o kadar kuvvetli imiş ki, daha on yaşlarında köye ziyârete gelen eniştesinin, gizlice peşine takılmış. Eşeği ile şehre dönen eniştenin ardında, çalıların, ağaçların arkasına saklanarak, Manisa’ya kadar tâkip etmiş ve burada kendisini göstermiş, böylece şehirdeki ablasını yanına yerleşmiş. Bakmışlar ki bu kızın köye gitmeye niyeti yok, birkaç sene sonra Hakkı Dede ile evermişler. Böylece Cemile Nine, Yörük gelinliğini çıkarıp şehirli olmuş.
Hakkı Dede ise, Karaköy semtindeki İki Lüle adıyla anılan Hacı Yahyâ Câmii’nin imâmetini de deruhte eden bir çulhaymış. Evi de iki Lülenin yanındaymış. İşgal öncesi yıllarda çulhalık denilen dokumacılık Manisa’da önemli bir geçim kaynağı olup, bin civârındaki evde dokumacılık yapılırmış.
Hasan Efendi’nin oğlu Hakkı Dede, çok eski Manisalı olduğundan, Manisa’ya geliş ve yerleşme hikâyelerini bilmemekteyiz. İki Lülenin imâmetinde bulunmasından dînî eğitim aldığını anlayabiliyoruz. Karaköy’deki İkilüleden Mısıroğlu Çeşmesi’ne doğru çıkarken, meydana cepheli, büyük bir yer evinde mûkim olan Mehmet Efendi ve bilâhare oğlu Hakkı Efendi’ye müntesip olduğu, buraya büyük bir hürmet gösterdiği, Cemile Nine ile Hakkı Dede’nin evliliklerinin de bu dergâh çevresinde gerçekleştiği anlatılmaktadır.
Zîra Cemile Nine’nin köyü olan Yunt Dağı’ndaki Süngüllü’ye gidip eski hısım-akrabâyı aradığımda beni köy câmiine götürdüler. Câminin hazîresinde sâdece büyük Dedemiz Hacı Hatip Abdullah Efendi, vefâtı hicri 1323, karısı Fatma, oğlu Mehmet ve ismini gece karanlığında başındaki taşta okutamadığımız kızının mezarları bulunuyor ve Hacı Hatip Efendi’nin de Nakşî Halîfesi olduğu yazıyordu. Zâten câmide başka mezar bulunmamasından da bu şahısların köyün ileri gelenleri olduğu anlaşılmaktadır.
Anne Dedem Ramazan Usta ise, anneannem Misliye Hanım gibi, Balkan Harbi sonrası, Selânik Yenişehir-Kardisa’dan Akhisar’ın Kapaklı köyüne yerleşen, eski muhâcirlerden. Cumhûriyetin ilk yıllarında Manisa merkeze göçüp, bugün torunları tarafından hâlâ oturulmakta olan Ulupark karşısında eve yerleşmişlerdir. Çarşıda, sırasıyla biçer-döver makine tâmiri, soba îmâlatı, kaynak-demir işleri ve nihâyet çilingirlik yapılan dükkânı da hâlen oğlu İbrâhim Menteş ve torunları tarafından işletilmektedir.
Baba dedem H. Hüsnü Efendi önceleri Yeni handaki dükkânında mestçilik yaparken, o da Cumhûriyetin ilk yıllarından îtibâren çarşı içindeki dükkânında, ayakkabı malzemesi satışı konusunda, ticârete girmiş ve bu dükkân da, babam Hakkı Altınbilek tarafından, kalfamız mârifetiyle faal tutulmaktadır.
Çarşıda esnaf olan her iki dedemin, vaktiyle ovada küçük bir bağı ve bir zeytinliği vardı. Evde tükettiğimiz zeytin ve zeytinyağımız bu zeytinlikten gelir. Bağ zamanı da bir ay bağ da kalınırdı. Kurutulmuş üzümden elde edilen kazanç bir ikrâmiye gibi, âile gelirine katılır, genellikle de gelin ve kızlara bilezikler, takılar alınırdı.
Yukarıda anlattığım âile geçmişi, mikro düzeyde manisalının profilidir. Her ne kadar gelişen sanâyimizi ve getirdiği nüfus hareketlerini irdelemedik ise de, manisalının yörük-göçmen karışımı nüfus yapısının nasıl oluştuğuna ve manisalının yakın târihe kadar geçimini nasıl temin ettiğine dâir bu örneğin, yaygın ve geçerli olduğunu kanaat getirebiliyor isek; Manisamızın korunmaya değer temel değerlerini de tespit etmiş olabiliriz.